Allah’ın Hesabı
Bizim Kazım bu sabah bir video göndermiş, baktım gece sosyal medyada gördüğüm video. Bu sefer tamamını izledim. Akşam beğenmiştim, şimdi daha fazla beğendim. Sonra Kazım’a bu arkadaşın kim olduğunu sordum. Bedirhan Gökçe imiş. Ben bu ismi daha önce de duydum, güzel şiirler okurdu. Süreç üstümüzden silindir gibi geçince, eskiye dair ne varsa tarih öncesine aitmiş gibi geliyor. Önceden de sadece adını duymuştum, böyle şeyler magazin gibi geldiği için pek oralı olmazdım. Yine de benim sıkıntılarımı dile getirme cesareti gösterebilen birini tanımıyor olmam kınanasıdır.
Böyle bir yazıyı kafamda kurdum, ama daha önemli işlerim vardı. Pazara gittik, fide aldık, akşama kadar da onları dikmeyle uğraştık.
Okuduğu şiir sebebiyle Bedirhan Gökçe’yi de KHK’lı zannediyordum. Çünkü bizim duygularımızı dillendirebilecek bir sanatçının bizim çektiklerimizi çekmesi gerekiyordu, aksi takdirde böyle gönüllere dokunamaz. Ayrıca bu dönemde muktedirlerin mağdur ettiği bir kitlenin masumluğunu haykırmak her babayiğidin harcı değildir, ancak mağdurlardan biri buna cesaret edebilir. Bu yüzden o şiiri okuyan sanatçı da KHK’lı olmalıydı. Az önce araştırdım, değilmiş.
O zaman KHK’lı bir şairin şiirini seslendirmiş olmalıydı. Kim yazmış, onu bulmaya çalıştım. Bu arada şiirin tamamını metin olarak buldum, ama şairine dair bir işaret yok. Bütün oklar yine Bedirhan’ı gösteriyor. (Kazara yazıyı okuyan birinin uyarısıyla öğrendim ki şiir de Bedirhan’ınmış, aferin O’na…) Bu hususun ne kadar önemli olduğunu anlayabilmek için şiire göz atmak lazım;
ALLAH’IN DA HESABI VAR
İşimden gücümden oldum
Paramdan pulumdan oldum
Sebep olanlar utansın
Yerimden yurdumdan oldum.
Dostlar kaçar, düşman güler
Gün dolanır, yıllar geçer
Kim ne eder, elbet görür
Elbet bir gün devran döner.
Sen de ağlarsın bir zaman
Hep diz döver sebep olan
Hadi senden çıkmadı de
Çıkar elbet evladından.
Her kapı çaldığında, ben
Titrerken gelip gelenden
Kapı kıyısından baktın
Komşun çığlıklar atarken.
Hangi dert gelir de kalır?
Hangi zulüm Abâd olur?
Bunca vebal üstündeyken
Hangi duan kabul olur?
Zulme alkış tutan, söyle!
Zalime sırt çıkan söyle!
Kıldığın, tuttuğun seni
Kurtarır mı sandın böyle?
Bunca mazlum, bunca acı
Onca çocuk, onca bacı
Birisinin duası yakar
Sakallı cübbeli hacı.
Ben yanarken sen hem gördün
Ben ağlarken sen hep güldün
Sorsan “iyi insandım” da
Peki, neden hep sırt döndün?
Kapımdan geçemez oldun.
Evimden çıkamaz oldum.
“Bir ihtiyacın var mı?” diye
Korkundan soramaz oldun.
Ne korkuttu seni böyle?
Ne kazandın onu söyle?
Öz kardeşin kahrolurken
Nasıl güldü yüzün öyle?
Öldün gittin hesabı var
Yedin içtin hesabı var
Unuttuğun bir şey var ki:
ALLAH’IN DA HESABI VAR !
“Domuz eti Haram” dedin.
Her domuzluğu gizledin
Haramın helalin kaydı
Uyarana “HAİN” dedin
Camide cemaat oldun
Hacca gittin Hacı oldun
Sandın ki kurtarır bunlar
Sen zalimden zalim oldun
“Bana dokunmayan yılan
Elleme yaşasın” dedin
Komşun aç iken yanda
Hadislerden fetva seçtin
Düğünlerde halay çektin
Camilerde nutuk çektin
Öz akraban uyumazken
Sen bir güzel uyku çektin.
“İyi insan ama…” dedin
“Kötülüğü de yok.” dedin
Bütün bunları bilirken
Vicdanına “Bir SUS” dedin.
Şimdi git uzaklaş hemen
Helallik isteme benden
Hakkım HAKK’a havaledir
Gör, nasıl alırlar senden.
Ben yandım RABBİM narına
Canım kurban olsun SANA
SEN ki benden Razıysan
Ne çektimse kurban sana
Ne çektiysek kurban sana
NE ÇEKTİYSEK KURBAN SANA
Hala toplum içinde bu gerçekleri dillendirmek cesaret istiyor. Bizler sosyal medya aracılığıyla veya yüz yüze, ancak kendi aramızda konuşabiliyoruz. En yakınlarımıza bile bu hususları anlatmak çok zor… Anlatmak zor, onların anlayabilmesi daha da zor. Allah basiretlerini bağlamış sanki…
Geçtiğimiz bayramda Kazım ile köyde görüşebilmeyi ümit etmiş, hatta öylece sözleşmiştik. Kahvenin önünde babasıyla bayramlaşırken ‘Kazım buralarda mı?’ diye sordum. Kinayeli bir ses tonuyla (öyle konuşmayı sever) “Bana sorma, aha buna sor.” diye gösterdiği kişi gelininin dayısıydı. Eskiden de araları pek iyi değildi, ama başına bunca felaket gelmişken insan oğluna karşı bu kadar lakayt olabilir mi! Toplum içindeki yerimize ilişkin bir anekdottu…
Şimdi Bedirhan Gökçe’nin bu şiirinde muhatap kim? Elbette biz değiliz… Bizim dışımızdaki herkes, özellikle ülkenin yüzde 98’i… Bununla beraber, en yakınlarımızdakilere, nesep ve fikir olarak en yakınlarımızdakilere seslenildiği bir gerçek. Gel gör ki onlar bunları duymaya hazır değiller, duymak da istemiyorlar. Uyku tatlı geliyor…
Eğretiköy’ün kıyıda köşede kalan bir bölümünde hafiften bunları dile getirmek istediğimde karşı çıkanlar da bana çok yakın olduğunu düşündüğüm arkadaşlarımdı. En hafifinden ‘haklısın ama…’ bile diyemiyorlardı. Kesinlikle gerçeğin g’sine bile tahammülleri yok. Acaba diyorum, Allah bunların tevbe etmesini istemiyor mu?
Vurdumduymazlıklarını görünce, Allah’ın muradı bu yönde diye aklıma gelmiyor değil. Bu yüzden anlatmanın beyhude olduğuna karar verdim. Bedirhan’ın şiirini, muhatap kendileri olduğu halde, onların işittiği filan yok; bizim aramızda dönüp dolaşıyor zaten. Buna rağmen bu toplumda, bu zamanda, böyle bir video çekebildiği için şairi kutlamak gerek…
Bana gelince… Daha önemli işlerim var demiştim, fide dikmek gibi… Adam yetiştirmemizi yasakladıkları için kendimizi böyle şeylere verdik; artık her türlü zerzevat, özellikle hıyar yetiştirmeye çalışıyoruz. Bu yazıyı kimse okumayacak, Eğretiköy’de taslak olarak kalacak. Lakin kimsenin bilmediği yerde başka bir şubesi var; Kazım’a link vermek için orada yayınlayacağım. 26.5.2024
Şiir de Bedirhan Gökçe’nin kendine ait
youtube resmi sayfasında klibi de var
bu arada yazınız da çok güzel olmuş tebrik ve teşekkür ediyorum
Teşekkür ederim bilgi için, buna göre yazıyı güncelledim.